
Minik avuçları arasına sıkıştırdığı göz alıcı beyaz şebboyları bana uzatıp gülümsedi. Bayağı müddettir elinde tutuyor olmalıydı. Zira hafiften solmuş ve bezmiş bir haldeydi çiçekler. Benim için kim bilir nereden toplamıştı onları. Onunla aynı hizaya gelebilmek için eğildim. Gözlerimiz buluştu. Upuzun siyah kirpiklerini birbirine vurarak gözlerini kırpıştırdı ve
“ Bunlar senin için. Artık ağlama olur mu? “
Omuzlarımı bezginlikle silkerek
“ Bilmem. Olur mu? Bir de sen onlara söylesen, artık akmasalar. Olur mu? “
İri gözlerini duyduğu şeyin şaşkınlığıyla büyüterek bana doğrulttu ve
“ Beni duyarlar mı ki! Dahası dinlerler mi! – Göz bebeklerimin içine bakarak- Hey, bana baksanıza! Ondan ne istiyorsunuz, daha ne kadar canı yanacak. Artık durun lütfen.! “
Masum bir çocuğun gözyaşlarımı konuşarak ikna edebileceğini sandığı bir dünya gerçek olsaydı keşke. Onun bu ikna çabası, diğer insanlara bir ibret olsaydı.
Başını okşadım ve ayağa kalkıp gerisin geri yürümeye başladım derken çocuk birden yüksek sesle konuşmaya başlayarak
“ Hey! Dursana! Şey ne deniyordu bunlara? -Minik parmağını başına koyup bir süre düşündü- Şe,şe, şebboy, evet şebboy. Annem böyle söylemişti. Senin için topladım dedim ya. Almadan mı gideceksin? “
dedi ve koşturarak yanıma vardı ve minik parmaklarını bana uzattı. Avuçlarına sakladığı şebboyları teslim aldım. Bir kez daha başını okşadım. O anda
“ O kadar da rica ettim, bak hala döküyorlar kendilerini. “
Ağlıyordum. Akan gözyaşlarıma ithafen böyle söylüyordu. Şu masum çocuk onları ikna ettiğini sanmıştı. Keşke kendimi tutabilseydim de benim gibi onun da saf inancı paramparça olmasaydı.
“ Sen bakma onlara. Onlar diğerlerinden müstesna*. Yani mutlu oldum ya ben şimdi, ondan ortaya çıktılar.”
“ Olsun sen yine de ağlama. Çünkü ağlayınca çirkin oluyorsun.”
Yeryüzünde şu çocuklar kadar masum ve dürüstü var mıydı? O böyle deyince
“ Haklısın”
Diyerek gülmeye başladım.
“ Bak işte şimdi çok güzelsin. Hep böyle kal. Onlara da söyle, sözlerinde dursunlar.”
“ Peki, senin aklın bende kalmasın. Bir daha ne olursa olsun ortaya çıkmayacaklar. Sana söz verdiklerini iletmemi söylediler. “
Bunu dedikten sonra ikimiz de birbirimize bakıp tebessüm ettik. O da bende arkamızı dönüp kendi yolumuza yürüdük. İnsanın bazen bir çocuktan bile alacağı bir ders olur. Ben o dersi bu çocuktan almıştım. Elime tutuşturduğu beyaz şebboyları burnuma yaklaştırarak kokladım ve birden arkamı döndüm. Büyüleyici güzelliğinin yanında bu çiçeğin kendine has müthiş bir kokusu da vardı. Uzaklaşıp kaybolmak üzere olan çocuk da geriye dönmüştü. Birbirimizi bu mesafeden bile seçebilmiştik. Kolunu kaldırıp bana neşeyle el salladı. Bende ona aynı sevinçle karşılık verdim.
Eve gelir gelmez ilk iş çiçeklerimi güzel bir vazonun içine yerleştirdim ve karşılarına geçerek onları seyre daldım. Neden sonra aklıma acaba çocuk neden bu çiçeği tercih etti, özel bir anlamı var mı diye bir soru düştü ve bilgisayarımı açıp ufak bir tahkikat yaptım. Evet sahiden de bu çiçeğin her rengini farklı bir manası varmış ve onun bana hediye ettiği beyaz şebboy saflık ve temizlik anlamını ifade edermiş. O bana sadece çiçek değil, taşıdığı saflığı ve iyiliği de vermişti. Çiçeklerimin yanına giderek onları bir kez daha içtenlikle kokladım ve gülümsedim. Tıpkı onun benden istediği gibi.