Yaşam, insanoğlunun yaptığı seçimler neticesinde şekillenir. Bu kural şimdiye değin değişmemiştir ve bundan sonra da değişmeyecektir.
Sevgiden taraf olmak da insanın seçimidir, nefretten yana olmak da… İyiliği yücelten de bireydir, kötülüğü öven de… Yapıcı olmak da kişinin elindedir, yıkıcı olmak da… Derinliğe ve güzelliğe evet diyen de insandır, sığlığa ve çirkinliğe onay veren de… Bir köşede sinip kendine korkak sıfatını yakıştıran da kişinin ta kendisidir, meydan okumaktan çekinmeyip onurlu bir yaşamı kendine layık gören de…
Bu zıtlıklar arasında tercihini yapan insanoğlu, kendince bir tablo yaratır. Kiminin tablosu yaratıcı ve rengarenkken, kimininki basit ve solgundur.
Rengarenk olan tablolara baktığınızda özgürlüğü ve bağımsızlığı görürsünüz. Tüm renkler hiçbir engel tanımaksızın birbiri içinde karışmıştır; ortaya şahane bir harmoni çıkmıştır. Hiçbir tonun birbirine üstünlüğü yoktur. Tüm tonlar, hem ayrıyken hem de birlikteyken hoş hisler uyandırır. Canlılık ve coşku, tablodaki en mutlak hislerdir. Hareketi ve dinamizmi hissetmemek olanaksızdır. Çünkü özünde sevgi, iyilik, güzellik ve derinlik vardır. Tabloya vurulan her fırça darbesi, bütün bunların izini taşır.
Nefretle ve yıkıcı dürtülerle çizilen tablolarda ise görüntü hiç iç açıcı değildir. Ölgünlük ve yılmışlık göze çarpanların başında gelir. Karanlık tonlar, esir olmuşluğun kasvetini yansıtır. Aklen, fikren ve manen çekilen sefaletin dışavurumu vardır. Boyalar, öyle özensiz akmıştır ki, amaç ve ideal yok olmuştur. Özetle, duvarda çirkinliğin detayları asılıdır.
İşte insana bu tercihleri yaptıran temel neden, kişinin tutkularıdır. Kimi hayatta tutkular, kişinin kendini gerçekleştirmesi uğruna hizmet ederken, kimi hayattaysa var olan her şeyi bulandırmak ve basitleştirmek için vardır. Kendini gerçekleştirmeyi ülkü edinerek, sevgi dolu, özgür ve onurlu olmayı tercih etmiş ressamların tabloları paha biçilemez değerdeyken, tehlikeli tutkuların ve dürtülerin kurbanı olmuş ressamların tabloları unutulmaya mahkumdur. Hayatın değişmez kuralı budur.