Sıradan bir günün akşamında hafiften kirlenmiş penceresinden dışarıya baktığında gördüğü karanlık, şimdiye kadar gördüklerinin arasında en kara olanıydı. Bu siyahlık zaten sıkışmaya çoktan meyilli olan ruhunu kolayca ele geçirmişti. Aslında hayatında her şey vardı ve tamdı. Bu varlık ve bütünlük hali de öyle bayağı şekilde nitelendirilecek türden değildi. Yaşadıkları ve sahip oldukları son derece anlamlı ve değerliydi. Hepsi kendiyle ilgiliydi; kalabalığın beklentilerinden uzak ve sadece kendine özgüydüler. İşte sorun da buradaydı. Zaman zaman ruhunu saran o kasvet duygusunun kaynağı alışılagelmiş kurallara uymamaktan, düzene meydan okumaktan geliyordu.
Her zaman böyleydi… Kendi yaşamını kendi elleriyle inşa edenler her daim azınlıkta olmaya mahkumdular. Toplumun, çoğunluğun ve alışkanlıkların isteklerine cevap vermeyip kendi dünyalarını yaratmaya hevesli olanlar, hayattaki en büyük mücadeleyi verirken, bu yolda o kadar da rahat olmazlardı, daha doğrusu olamazlardı. Mutlaka huzurlarını kaçıracak bir şeyler olurdu. En basitinden azınlık olmak bile üstlerindeki en büyük ağırlıktı. Alışkanlıklara meydan okumak, hedef tahtasına konulmak için fazlasıyla yeten bir nedendi. Önyargılara savaş açılmışsa bunun bir bedeli olmalıydı. Bu bedel, saldırmaya ve yaftalamaya çoktan hevesli olan kural ve düzen adamlarının karşısında mutlak bir kararlılıkla durmak ile ödenirdi. Alışılagelmiş düzenin içinde olan çoğunluk böyleydi işte; esaret altındaydı… Özgür değildi… Belki de saldırıya her an hazır olmalarının altında içten içe yatan neden buydu; yüksek sesle dile getirilmese de bu esaret ister istemez öfkeye sebep oluyordu. Ne vakit bu tutsaklığa karşı gelen biriyle karşılaşsa otomatik bir tepki olarak saldırganlaşıyordu.
O da tüm bunların farkındaydı. Kendinin de, çevresindekilerin üzerinde yarattığı baskının da bilincindeydi. Biliyordu, topluma egemen olan o sıkıcı düzen, kendince yaratmaya çalıştığı hayatına müdahale etmeyi kendinde hak görüyordu. Bu büyük bir hadsizlikti. Ama onları da suçlamayazdı. Sonuçta, onlara öğretilen de buydu. Onlara yüklenen görev ne yazık ki bu olmuştu.
Bunları düşününce kendine gelmeye başladı. Kendine ve kendisi gibi özgürleşmeye meraklı olanların maruz kaldıkları düşmanca tavırların, aslında son derece normal olduğunu yeniden anımsadı. Bunlar olacaktı… Toplumdaki evrimsel süreç de böyleydi işte. Bu süreçle ilgili en ilginç ve müthiş derecede etkili olan şey, değişimin çoğunluğa karşın her zaman azınlıktan yana olmasıydı. Bunun bilincinde olmaya bile değerdi.
Penceresindeki tozu temiz bir bezle temizledi. Yeniden dışarı baktı… Kafasını gökyüzüne çevirdiğinde yıldızları gördü; parlıyorlardı… Karanlık kalkmıştı… Mecbur sabah olacaktı…