Şaşkındı kız, onu üzen nokta; hayata mı dairdi onu da bilmiyordu. Anlayamıyordu kız , neden diyordu lakin tarif edemiyordu…Yarım kalmışlığını topluyordu fakat asla bir bütün olamıyordu.
Unutamıyordu kız, donuk bakışlarını , birden harlanan bir ateş misali korlanan tavırlarını. Islak dudaklarını…
Hissedemiyordu kız, duygusuz olduğundan değil bilakis hissetmekten yorgundu bir kez daha. Her acıyı zerk ettiği damarları artık ona itaat etmiyordu…
Neden? Diye sormaktan kendini alamıyordu bir cevap arıyordu. Iskalıyordu.. Cevabı ancak zihni verebilirdi ona. Halbuki aşk yürekte yaşanırdı. Zihni buz kütlesi misali veri toplamayı kesti . O anda bir sis bulutu sindi, öyle iltihaplı bir buluttu ki bu: hayatına, düşüncelerine, konuştuklarına, tebessümlerine sindi. Bir maskesi vardı artık. Hayırlı olsun(du). Herkese dair,;duygularına dair bir seti vardı artık. Mutsuzluğu dudak kıvrımlarına tebessüm olup ruhuna peyda oluyordu… Nefes alıyordu ya herkes hayatta sanıyordu(!)
Sanrı gibi yaşıyordu ya hayatı, sanki her şey yolundaydı..
Bir kahve eşliğinde , son kez “neden?” diyordu kendine. Çünkü’ nün ardına sığınmış cümleler ansızın zihnine imtiyazsız giriveriyordu. Çünkü hayat sonuna ulaşılamayan bir paradoks gibiydi. Çünkü umut etmek beklemekti, çünkü beklemek belki de sonu gelmeyen patikalardı, hiç aşılamayan maskelerdi, maskeler aynıydı…
Maskeler farklı zamanlarda , aynı kahveyi yudumlarken gözlerine buz parçası oturmuşçasına damlacıkların zerreler halinde dökülmesi kadar yakıcı ve yalnızdı… Kahve yalnızlıktı, yalnızlık kahve telvesindeki kekremsi bir tat kadar yakıcıydı. Ah bir dile gelseydi o fincan , neler anlatırdı da (neyse)