
Cemil Meriç düşüncelerini, fikirlerini ve araştırdığı konuları anlamaya, anlamlandırmaya ve anlatmaya çalışan nadide fikir adamlarından biridir. Onun gibi bu uğurda hayatını harcamış, bu uğurla yaşamına yön vermiş kişi pek azdır. Anlamaya ve anlatmaya gayret göstermiş biridir, bu hususta ‘bir adamı tanımamız için evvela onun duygularını, düşüncelerini ve acılarını tanımamız, onlardan haberdar olmamız gerekir.’ demiştir. Acının haliyle yeterince hallenmemiş, haberdar olduğu duygu ve düşünceyle yeterince pişmemiş olabilir mi bir insan? Fikir sahibi olmadığımız bir hususta zikir etme hakkına da sahip olmadığımızı vurgulamıştır. Belki de bu yüzden Cemil Meriç Bu Ülke kitabında Batı olsun, Doğu olsun, sağ olsun, sol olsun, her ırktan, her milletten, her dinden, her devletten insanı duygusuyla, düşüncesiyle ve acısıyla ele almış, o şekilde değerlendirme yapmıştır ve bu hususta insanı insanca inceleme gayreti göstermiştir.
O kadar nesnel yaklaşmıştır ki insanlara; yeri geldiğinde onları anlamış, anlayışla karşılamış, yeri geldiğinde de düsturuna uymayanı hakkınca eleştirmiştir. Mesela Batı’nın getirilerini sıralamıştır önce, sonra da bu getirilerle alttan alttan bizden neler götürdüklerini vurmuştur bir bir yüzümüze. Hakkımızı, hukukumuzu aramıştır bu uğurda. Aynı havayı soluduğu zürriyete borç bilmiştir bu mevzuyu kendisi. Bu konuları ele alması, böylesine dert edinmesi bundandı belki de. ‘Öğrenmek ve öğretmek ‘ti düsturu Cemil Meriç’in. Öğrendi, durmadı, okumaya devam etti, öğrendikçe aktardı bizlere her bilgiyi belirlediği konular çerçevesinde. Dimağına işleyen her fikri zikir ede ede işledi eserine. ‘Bu Ülke’ dedi, önceliğim, benim toprağım, benim milletim diyerek yola çıktı ve Batı’yı dolaşmaya böyle başladı. Aklında soru kalmasın, hem aydınlansın hem de aydınlatsın istiyordu körpe zihinleri. ‘Acıların anahtarıyla açılır sevincin kapakları’ dedi, belki de bu sözle bizi, yarası kanayan Batı’yı tam anlamıyla tanımaya davet etti. Yeterince tanımadığımızı söyledi, elimizdeki mukaddes değerlerin önemini bilmeden, benimsemeden taklitçi olmamıza bir anlam veremedi. İçi boş bir medeniyetle ayakta duran, sömürgecilikle elde ettiği değerlerle avunan Batı’ya körü körüne inanışı kabullenemedi, ‘Kurtuluşu onda görmeyin, önce kendinizi tanıyın bilin.’ dedi, bir bakıma her koyun kendi bacağından asılır demek istedi. Sislenmiş düşünce dünyamızı, hissizleşmiş dimağımızı ve en önemlisi kendimize kapattığımız kapıların çıkardığı o kendinden bihaber sesleri tanımamızı sağladı ve bu tanışıklıkla değerlerimizi hoş görmemizi ve bu uğurda elimizden geleni yapmamız gerektiğini söyledi.
Düşünün dedi, ‘Bu Ülke’ adlı eseriyle düşünmeye sevk etti bizi. Düşünceye bu kadar değer veren değerli fikir adamı, düşüncenin ihtişamına, okumanın şanına inandı ve bu uğurda kendine çizdiği yoldan çarpıcı sözleri ve emin adımlarıyla ilerledi. Fikrini zikrine buyur eden, sonra da fikrini kalemiyle kağıdına nakşeden değerli fikir adamı; anladı , kendine geldi ve anlatıp kendine getirmeye devam etti. ‘Kitap ol, aydınlan ve aydınlat’ diyordu Cemil Meriç, ‘Aydınlanmak için yan.’ Kendisi fikirleriyle düşündü, aydınlandı; düşündürdü, aydınlattı ve hâlâ da düşündürüp aydınlatmaya devam ediyor.