ARAFTA KALANLAR/7

Merhaba, kimse var mı? Kapının açık olması beni içten içe işkillendirdi, Bay Russel asla ama asla kapısını açık bırakmazdı üstelik birden fazla hizmetçisinin olduğuna kalıbımı basardım, fakat hepsi neredeydi? Küçük adımlarla holü geçtim ve buz gibi hava dalgası kabanıma daha da sarılmama sebep oldu. İyi ki kürklü eldivenlerimi giymiştim yoksa çoktan ellerim buz tutmuştu. Nedense bu evin böyle soğuk olması bana kötü bir şeyler olduğunu hissettirdi, hadi ama neden hep en kötüsünü düşünüyordum ki? Belki de balkon kapısını açık unutmuşlardır. Bay Russel kış bahçelerini çok severdi, eminim bu koca malikanede de mutlaka vardır. Uçuşan perdeleri ve evin sessiz olmasından kaynaklı artık kötü düşünmeye hakkım vardı. Hızlıca bir tespit yaptım; Araba yolundaki izler en az üç günlüktü izler bozulmamıştı bu bir, kapı açık bu iki, evde hiç ses yok bu üç, camlar açık ve holden bile cereyan edip uçuşan perdeleri görüyorum bu dört, bence bu kadarı yeterli. Küçük adımlarla ilerlemeden önce durup biraz etrafıma bakındım, girişteki büyük holden sonra tam karşınızda çift taraflı merdivenler beliriyor. Basamakları orjinal İran halıları ile kaplı, devasa avize ise tam merdivenlerin ortasından uzanıp koca koca taşları ile parlıyordu. Etraftaki çoğu tablo orjinaldi ve eşyaların çoğu antika, nereden biliyorsun diye soruyorsanız eğer Bay Russel’ı çok iyi tanıyorum. Tam bir pislik olmasaydı aslında birbirimize çok benzediğimizi bile söyleyebilirdim. Sonuç olarak ikimizde, kazanmak için her yolu zorlayan insanlardık. Son kez holün çok beğendiğim mimarisini iyice hafızama kazıyıp ana salona yöneldim. Ne yalan söyleyeyim, malikaneyi ve iç tasarımını çok beğendim. Ana salonun da holden bir farkı yoktu her şey mükemmeldi, ta ki onu görene kadar; kulakları sağır eden bir çığlık ve sonrasında sessizlik, o ses benden mi çıkmıştı? Hayır, hayır yeniden bak yanlış görüyorsun V, hadi yeniden; duvarda L’ultima Cena, şömine önünde sallanan sandalye, yerde halı, zeminde kan gölü, ve sırtı bana dönük bir  ceset. Yok, hayır yeniden; tablo, şömine, sandalye, halı, kan gölü, ceset. Aman Tanrım, Aman Tanrım, hayır hayır neler oluyor; Russel, Russel duyuyor musun beni, aptal V adam ölmüş nasıl duyacak seni iç sesim yine iş başındaydı, hızla yanına doğru yöneldim.

-Tek adım dahi atarsan acımam vururum, ellerini görebileceğimiz şekilde kaldır ve yüzünü bize dön, hemen !

-Beee, been ,benn kahretsin kekeliyordum, ben hiçbir şey yapmadım! Ellerim tir tir titrerken ellerimi kaldırdım ve arkama döndüm bir düzüne kolluk kuvvetiyle karşı karşıya geldim. Grubun başını ise Leon çekiyordu, sahi bunun burada ne işi vardı her yerden çıkıyordu. Polisle yan yana ne alaka, her neyse bu başka bir zamanın konusu. -Leon lütfen ben hiçbir şey yapmadım, ben geldiğimde bu haldeydi zaten yemin ederim dokunmadım bile. Bir şey söyle bana inandığını biliyorum diye tısladım. Kafasını iki yana salladı ve yeşil gözlerini üzerime dikip yanındaki adamlara baş işareti verdi, iki iri kıyım adam yanıma geldi ve ben daha neler olduğunu anlamadan kelepçeyi bileklerime geçirdiler.

-Siz Bayan V, amcanız Bay Russel’ı öldürmekten suçlanıyorsunuz.

-Ben ne? Hayır ben yapmadım, bunu biliyorsunuz Tanrım! Leon aç şu lanet çeneni ve söyle onlara, benim yapmadığımı biliyorsun!

-Çok üzgünüm Bayan V, ama biz göreceğimizi gördük üstelik geçen gün ofisinizde ”Russel denen o aşşalığı kendi ellerimle öldüreceğim,” diye bağırdığınız duyulmuş.

-Evet, hayır, evet ama ben onu sinirli bir anımda söyledim. Tanrı aşkına Leon, her öldüreceğim dediğimi öldürseydim en başta sen gitmiş olurdun! Harika, polislerin yanında resmen ağzımdan bal damlıyordu. Son kez bana bakıp yine başını iki yana salladı, başın kopsun diyeceğim şimdi, o da dönüp dolaşır beni bulur diye ağzımı açmaya korkuyordum. Polisler beni oradan apar topar çıkarırlarken o ise cesede doğru yürüyordu. Bağırışlarım, çırpınışlarım hepsi sonuçsuz kaldı. Beni dinlemediler bile, hepsinin gözünde çoktan katil ilan edilmiştim, Leon’un bakışları ise, ona hiç değinmek bile istemiyorum. Kafamı hızla iki yana sallarken bu işte bir yanlışlık var diye düşündüm, karşımda oturan adama sataşmaya karar verdim belki sinirle ağzından bir şey kaçardı. – Hey sen, ucube kılıklı kusura bakma ama bu komik üniforma içinde seni ciddiye alamıyorum bakma bana öyle dik dik, hahhh silahçılık oynuyoruz ha, sence korkuyor muyum? Evet, korkuyorum namlunun ucu kimin başında olsa o kişi korkar zaten susmamdan da bu anlaşılmıştı. Şişko egoist, beline silah takınca kendini adamdan saydı. At arabası hızla yol alırken, sabah içtiğim kahve ağzıma gelmişti resmen o kan gölü, o ceset, hayır hayır şimdi düşünme derin nefes, evet. Sonunda araba durdu atların kişnemesi bir anlık irkilmeme sebep oldu ve midem daha da bulanmaya başladı. Biri sertçe kolumdan tutup resmen aşağıya çekti beni, evet çekti fakat bende birisi arkadan itmiş gibi bir etki bırakmıştı şimdi çamurlu yerde bir çift uzun lekeli çizmeyle bakışıyordum ve olanlar oldu..

-Seni, seni iğrenç kadın ne yaptın böyle!

Ayı kılıklı adamın kükremesi ile yeniden sıçradım yerimde; – Ben, ben özür dilerim kusmak istememiştim fakat araba çok sallandı ve ben tutamadım kendimi. Ohhh, iyi oldu ne derler ilahi adalet, o adalet artık gelip beni de bulsa çok iyi olacaktı.

-Baş belası sersem, götürün şunu mahzene!

Yok artık, mahzen mi, kafayı mı yedi bunlar; -Afedersiniz Efendim(azıcık kibarlıktan ölmem sanırım) fakat ben bu şehrin en başarılı, en iyi, en vicdanlı, en güzel.. sonuncuyu abartmış olabilirim.

-Kes, ne bekliyorsun, size özel ofis mi vermeliyiz Bayan V? Belki de baş komiserin odasını vermeliyiz , hı ne dersiniz?

Sinsi sinsi gülen bu ayı kılıklıyla sonra hesaplaşacaktım. Şuan daha önemli sorunlarım vardı ama yazdım seni kara listeye beary. Daha az kibar olanı gelipte kolumdan tuttuğunda bu defa direnmedim, sessizce ayak uydurdum. Beni gerçekten de dedikleri gibi mahzene atmışlardı, mahzen ağır suçlu değilseniz eğer sizi misafir etmezdi, artık biraz daha insancıl yöntemlerimiz vardı ne hoş. Ama Tanrı aşkına, mahzen ne ya? Birileri beni oyuna getiriyordu hem de büyük bir oyun, şimdi ciddi ciddi düşününce dar ağacını bile boylayabilirdim. Buraya geldiğimde akşam üzeriydi güneş çoktan batmıştır, küçük pencereden görünen gökyüzüne göre yaklaşık üç üç buçuk saattir buradaydım ve hiç gelen giden yoktu. Can sıkıntısından dalmış olacağım ki beni uyandıran suratıma çarpan su matarası olmuştu. -Cehennme git, adi herif!

-Ha ha ha ha, gideceğiniz yerde beni de görmek istemeniz ne hoş Bayan V, ayrıcalıklısınız  normalde kimseye su vermeyiz.

Gözün çıksın sevimsiz, birde utanmadan göz kırpıyor. Sudan bir kaç yudum aldığımda aslında ne kadar çok susadığımı fark ettim, resmen ciğerlerim cızırdamıştı. Mahzendeki ikinci günüm olaysız geçti kimseye karışmadım, kimse bana karışmadı, bir ara bir böcekle münakaşaya girdik fakat onda da kazanan o oldu. Bile bile yenildim, yüce gönüllüyüm işte git başka biri ezsin seni dedim. Fırsattan istifade uyku tulumumu doldurdum, eee , ne demişler bulduğun her fırsatı değerlendir. Bu sözüde büyük ihtimalle müsait bir yerlerden uyduruyordum, kalkıp gerindim ve altı adım attım fazlasını atamadım çünkü duvara tosladım boyuna altı adım, enine sekiz adımlık bir tabuttaydım resmen, parmaklıkların arası dört parmağımın birleşimi kadardı ve on tane parmaklık vardı. Özel tek kişilik, kral dairesindeydim resmen. Kara kara düşünürken o geldi birden, yeşil zehir gözlerini yüzüme dikip dik dik bakmaya başladı. Bende ona baktım, bakalım ilk kim pes edecek. Yaklaşık on dakika sonra gitti ve yeniden geldi bu defa parmaklıkların ardından tam karşıma oturdu ve yine gözlerini yüzüme dikti. Arada bir gözlerini kısıp, tehdit edercesine bakıyordu ondan ses çıkmıyordu, benden ses çıkmıyordu sessizlik yemini etmiş gibiydik. Sonunda dayanamadım patladım; – Bakma şöyle suratıma, sanki herşeyi biliyormuşsun gibi anlamlı anlamlı bakma, çek şu yeşil gözlerini gözlerimden, diye tısladım. Yine ses yok, sanki bana koca bir aptalmışım gibi kibirle baktı durdu. Sonunda kalktı ve gitti, bir kaç saat sonra artık sıkıntıdan patlamak üzereydim mataramdaki su iyiden iyiye azalmıştı, gelen giden yoktu. Hafif ayak sesleri ile birlikte gözlerimi araladım, bugün her defasında yaptığı gibi, yine tam karşıma oturdu ve yeşil gözlerini dikti yüzüme. -Of tamam, sen kazandın her şeyi sana başından sonuna kadar anlatacağım fakat yorum yapmadan, ağzını açmadan dinleyeceksin kabul mü? Koca bir sessizlik, anlaştık varsayıyorum.

-O, kara günde annemin öldüğü günde katilin kim olduğunu aslında ikimizde biliyorduk fakat sustuk sende bende sustuk. Russel, annemi yavaş yavaş uyuşturucu bağımlısı yapmıştı böylelikle annem, babamın acısını unutuyordu. Her doz için bir hisse, gayet makuldü onun için. O zamanlar ben adli tıp eğitimi için Fransa’daydım. Sen ise, kendi eğitimin için Kuzey Batıdaydın. Doğum günüm için, sürpriz yapmak istedim normalde iki hafta sonra gelecektim ama erken geldim annem doğum günlerimde ne kadar abartır biliyorsun, ilk defa onun abartmasını ve uzun zamandan sonra ilk defa mutlu olmasını istedim. Sende gelmiştin, şimdi bana senin için değildi diyeceksin ama, hayır benim içindi kabul et. Ev devasa bir lunaparka dönmüştü, he yerde rengarenk balonlar, süslü oyuncaklar, devasa bir pasta ve renkli renkli konfetiler. Ben çok mutluydum çünkü kapıdan girdiğim ilk andan itibaren annemin güler yüzünü ve senin yüzünü görmüştüm, bu benim için en güzel hediyeydi. Gecenin ilerleyen saatlerinde parti iyice büyümüştü, herkes deli gibi dans ediyordu hatırlıyor musun? Bir ara annemi göremedim ve yukarı çıktım, kapı aralığından onları gördüm, annemin nasıl titrediğini gözyaşlarından ıslanan ve akan makyajının altından çöken suratını ve moraran göz altlarını ve morarmış dudaklarını gördüm. Ne aptalım ama, bende annemin bu kadar makyaj yapmasını belki de biri vardır ve ona güzel görünmek için yaptığını sanıyordum. Sonra duydum, amcama yalvarışlarının duydum uyuşturucu için ne kadar kendinden vazgeçtiğini gördüm. Ama artık annemin verecek hissesi kalmamıştı, Russel canavarı ise ondan alacağını almıştı zaten bu saatten sonra anneme uyuşturucuyu vermektense, adının bir keş olarak çıkıp rezil rüsva olmasını istiyordu böylelikle bizim aileye duyulan saygı artık ona duyulacaktı. Sonuç olarak parası olan herkesi yüceltmek gibi bir sorunumuz var ne yazık ki! Her neyse, sonrasında Russel anneme tokat attı ve annem yerden kalkamadı, kalkacak hali bile kalmamıştı annem aylarca çekmiş paramparça olmuştu fakat ben o kadar kördüm ki hiçbirini fark edememiştim, görmemiştim. Kendimi tamamen soyutlamıştım dönen hiçbir oyunun farkına varamamıştım bende en az Russel kadar suçluyum, akan göz yaşlarımı sık sık çamurlu parmaklarımla siliyordum, derin bir nefes aldım ve başımı kaldırıp devam ettim; Russel’ın odadan çıkması ile annemin yanına koştum, gözlerime bakınca herşeyi duyduğumu anladı ve bir kez daha yıkıldı. Çok acı çekiyordu, vücudu kasılıp duruyordu, gözlerinin beyazı iyice ortaya çıkmıştı annem uyuşturucu krizindeydi. Yırtılan elbisesinden kollarını gördüm, dehşete düşmüştüm kolları mosmor yer yer kan toplamıştı. Bunları kriz esnasında kendi kendine mi yaptı yoksa Russel’ mı yapmıştı bilmiyordum. Sonra, annem benden bir şey istedi kulağıma fısıldadı ve ben dondum kaldım, ona çok yalvardım, ağladım çırpındım ama o, kalan son şerefi için bunun olmasını istedi. Ne yapabilirdim ki? Tekrar tekrar o güne dönüyorum ne yapabilirdim diyorum, sonuç hiç değişmiyordu yapacak bir şey bulamıyordum. Evet, şimdi olsa çabalardım ama ben o zamanlar yalnızdım, küçüktüm, yabancıydım böyle şeylere. Annem bana yemin ettirdi Russel’dan intikamını alacaktım, bende ona söz verdim kasayı açtım ve babamın silahını annemin eline verdim. İçinde tek kurşun vardı, annem bunu hep yapmak istemişti ama hiç cesaret edememişti. Benim, onları görmemin onu cesaretlendireceğini bilseydim hiç gelmezdim, terk ederdim bu şehri, bu ülkeyi. Uzaktan uzağa takip ederdim annemi, anlıyor musun beni? Akan burnumu koluma sildim ve devam ettim; o, an ölü gibiydim göz yaşlarım yoktu, bakışlarım sabitti, sakince annemle birbirimize bakıyorduk, ellerimi sıkarken vücudu art arda kasılıyordu son kez seni seviyorum kızım dedi ve tetiği çekti.. Odaya ilk giren sendin, sonra Russel ve evin kahyası geldi, o geceye dair hatırladıklarım bunlar gerisi koca bir boşluk kalan kısmını senelere rağmen dolduramıyorum.

Şimdi beni daha iyi anlıyor musun, mecburdum ve annemin eline o silahı ben verdim ve ben annesinin katili bir kadınım. Bakma öyle, senin acımanı istemiyorum! Bitmedi devamı da var; Russel olayın üstünü kapattı, sen ben ve kahya dışında kimse annemin intihar ettiğini bilmiyordu, herkese kaza dendi kimse de merak etmedi zaten. Sonrasında Fransa’ya geri döndüm, her şeyden herkesten kaçıyordum aynalara bakamıyordum, sana bakamıyordum utanıyordum. Seneler sonra Russel bir gün okulda  ziyaretime geldi, eğer benim adıma olan hisseleri ona devretmezsem annemin katili olduğunu iddia edip suçu senin üzerine atacaktı, dosyayı tekrar açtıracaktı. Vicdansız adam nereye oynayacağını iyi biliyordu, annemi kaybetmiştim seni de kaybedemezdim, üzgünüm. Bunun üzerine apar topar hisselerimi ona devrettim ama o, pislik yapmadan durmadı şeref yoksunu bir adamdı sonuçta, tek amacı bizi komple hayatından çıkarmaktı çünkü o da biliyordu ki bir gün onun başına büyük dert olacaktım benimle beraber sende olacaktın. Hisselerin devri için ülkeye geri döndüğümde bir gün kahyası Bay Drummond ziyaretime geldi, zavallı adamın vicdanı artık onu boğuyordu, senelerdir anneme yapılanlardan haberi vardı ama o da korkudan konuşamıyordu. Bay Drummond bana Russel’ın suçu yine de senin üzerine atacağını söyledi anlayacağın sözünde durmadı. Doğruları anlatsam ne sana inanırlardı ne de bana, seçkin bir zengin varken kimse sokakta büyümüş bir çocuğu ve hem öksüz hem yetim bir kızı dinlemezdi. Bende yapmam gerekeni yaptım, senin için seni harcadım. Fransa’da sıkı dostlar edinmiştim kuralına uygun davranan ensesi kalınlardı, beni severlerdi, bende onları severdim çoğu kez beraber çalışmıştık, küçük bir rica ve tamam senin sahte kaçakcılık olayını kurguladık. Russel’dan önce seni cezaevine kapattırırsam eğer o seni cinayetle suçlayamazdı çünkü sözde sahte olayda işin içinde Fransızlarda vardı. Kurcalarsa eğer elinde patlardı bunun farkındaydı ve geri çekildi zaten alacağını almıştı. Senin en az cezayı alman için elimden geleni yaptım, en başarılı avukat arkadaşlarımı sana yönlendirdim uzaktan uzağa takip ettim. Senin üç yılın gitti ama, ellerimi iki yana açtım ve kendi halimi gösterdim benim bir ömrüm gitti. Sana o zamanlar bunu anlatsaydım, Russel’ı öldürürdün ve o pislik yüzünden canından olmana dayanamazdım. Susmak zorundaydım, bir şey demeyecek misin? Beklentiyle yeşil gözlü dinleyicime baktım.

-Miyav,

-Ne?

-Miyavvvvvvv!

O kadar şey anlattım bana bunu mu diyorsun vicdansız kedi! Kibirli dinleyicim kuyruğunu sallamaya başladığında gülmeye başladım, o kadar çok gülmüştüm ki artık gözlerimden yaşlar geliyordu ve kendimi zor tutuyordum her an altıma edebilirdim.

-Tanrı aşkına V, neler oluyor? Sesin koca binayı inletiyor gülmeyi keser misin?

Bir kedinin yeşil gözlerine, birde yeni teşrif etmiş Leon’un gözlerine baktım ve yeniden kahkaha atmaya başladım bir yandan da kesik kesik konuşmaya çalışıyordum, ben… sen… ne… ııhhmmmm, tamam sakinim. – Sonunda teşrif edebildiniz Bay Alexander, hayrola hangi dağda kurtlar düştü peşinize. 

-Sana aldığım deyim kitabını hiç okumadın değil mi, her neyse umarım aklın başına gelmiştir. Beğendin mi burayı, nasıl bir şey tutsak olmak? Gün ışığını görmemek , kimseyle konuşmamak, he nasıl? Ben üç yıl boyunca bu haldeydim sen ise iki gün içinde bakıyorum da kafayı tırlatmışsın.

-Ne diyorsun Leon, ne saçmalıyorsun anlamıyorum.

-Diyorum ki, Russel’ı senin öldürmediğini biliyorlar V, ayreten ölen kişi Russel değil  Drummond adında biri. Ceset en az bir kaç günlük üstelik sen oraya vardığında polisler ile eş zamanlı geldin , arkanda sayılırdık ama o kadar dalgındın ki fark etmedin bile.Sana iyi dostlar edindim demiştim, bir kaç rica ve seni burada bir süre misafir ettiler. Tutsaklığı hisset istedim.

Artık bu adamı tanıyamıyordum, bana iki önce katil demelerinde bile bu adamın şuan dediklerinin canımı yaktığı kadar canım yanmamıştı. Beni bile bile bu hale getirmişti acı çekeceğimim bile bile iki gündür beni, benimle bırakmıştı. Benim için en büyük ceza, kendimle yalnız kalmaktı bu yüzden hep çalışıyordum, meşgul olmak düşünmeme engel oluyordu. Açılan kilit sesleri ile hissizce yürümeye başladım ona cevap bile vermemiştim, ne diye bilirdim ki? Susmak şuan için yapılacak en iyi şeydi, çıkmadan önce eğilip kibirli sırdaşımın kafasını okşadım, ne güzeldi bu hayvanlar ihanet etmeden seviyorlardı hayvan kadar olamıyorduk. 

-Teşekkür ederim Alexander Leon, ne dediğimi tabiki de anlamadı yüzüme şaşkınca baktı ve patisini elimin üzerine koydu. Çöktüğüm yerden usulca kalkarken orada bulunan adamların hepsi şaşkın şaşkın bakıyorlardı..

-V, söyleyeceklerim daha bitmedi, heyy V, dursana Russel kayıp sen ve ben onu bulmalıyız!

İstediğin cehennemde arayabilirsin, ben artık yokum. Bunları seslice söyleyecek gücüm bile kalmamıştı artık..

” Cehennem insan yüreğinde sevginin bittiği yerdir..”(Dostoyevski)